NESAİ SÜNEN-İ KÜBRA

Bablar    Konular    Numaralar

KİTABU’L-CENAİZ VE’T-TEMENNİU’L-MEVT

<< 765 >>

النهي عن البكاء على الميت

14- Ölü Üzerine Ağlamanın Yasaklanması

 

أنبأ عتبة بن عبد الله بن عتبة المروزي قال قرأت على مالك بن أنس عن عبد الله بن عبد الله بن جابر عن عتيك أن عتيك بن الحارث وهو جد عبد الله بن عبد الله أبو أمه أخبره أن جابر بن عتيك أخبره أن النبي صلى الله عليه وسلم جاء يعود عبد الله بن ثابت فوجده قد غلب فصاح به فلم يجبه فاسترجع رسول الله صلى الله عليه وسلم وقال غلبنا عليك يا أبا الربيع فصحن النسوة وبكين فجعل بن عتيك يسكتهن فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم دعهن فإذا وجب فلا تبكين باكية قالوا وما الوجوب يا رسول الله قال الموت قالت ابنته إن كنت لأرجو أن تكون شهيدا قد كنت قضيت جهازك قال رسول الله صلى الله عليه وسلم فإن الله قد أوقع أجره على قدر نيته وما تعدون الشهادة قالوا القتل في سبيل الله قال رسول الله صلى الله عليه وسلم الشهادة سبع سوى القتل في سبيل الله المطعون شهيد والمبطون شهيد والغرق شهيد وصاحب الهدم شهيد وصاحب ذات الجنب شهيد وصاحب الحرق شهيد والمرأة تموت بجمع شهيدة

 

[-: 1985 :-] Cabir b. Atik anlatıyor: Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem), Abdullah b. Sabit hastalandığında ziyaretine gitti. Ruhunu teslim etmek üzereydi. Seslendi, fakat cevap vermedi. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.v.):

 

"İnna lillahi ve inna ileyhi raciun" dedi ve: "Sana mağlup olduk ey Ebu'r-Rebi'!" buyurdu. Kadınlar, yüksek sesle ağlamaya başladılar. ibn Atik onları susturmaya çalıştı. Resulullah (s.a.v.):

 

"Bırak onlan; gerekli olunca hiçbir kadın ağlamasın" buyurdu. Oradakiler: "Gerekli olmak nedir? Ey Allah'ın Resulü?'' diye sordular. "Ölümdür" diye cevap verdi. Abdullah b. Sabit'in kızı şöyle dedi:

 

"Ey babacığım! Senin şehit olduğunu ümit ediyorum. Çünkü sen şehitlik için hazırlığını yapmıştın." Bunun üzerine Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

 

"Allah onun mükafatını niyetine göre vermiştir. Siz şehitliği nasıl biliyorsunuz?" buyurdu. Orada bulunanlar da: "Allah yolunda öldürülmek (diye biliyoruz)" cevabını verdiler. Bunun üzerine Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

 

"Allah yolunda öldürülmenin dışında yedi çeşit şehitlik vardır:

 

Veba'dan ölen şehittir, iç hastalıklarından ölen şehittir, suda boğularak ölen şehittir, göçük altında kalan şehittir, zatülcenb hastalığından ölen şehittir, yangında ölen şehittir, karnında bebek olduğu halde ölen kadın şehittir" buyurdu.

 

Hadis 7455 ve 7487 de gelecek.  - Mücteba: 4/13; Tuhfe: 3173.

 

Diğer tahric: Ebu Davud 3111; Ahmed b. Hanbel 23753; İbn Hibban 3189,3190.

 

 

أنبأ يونس بن عبد الأعلى قال حدثنا عبد الله بن وهب قال قال معاوية بن صالح وحدثني يحيى بن سعيد عن عمرة عن عائشة قالت لما أتى نعي زيد بن حارثة وجعفر بن أبي طالب وعبد الله بن رواحة جلس رسول الله صلى الله عليه وسلم يعرف فيه الحزن وأنا أنظر من صير الباب فجاءه رجل فقال إن نساء جعفر يبكين فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم انطلق فانههن فانطلق ثم جاءه فقال قد نهيتهن فأبين أن ينتهين فقال انطلق فانههن فانطلق ثم جاء فقال قد نهيتهن فأبين أن ينتهين قال فانطلق فاحث في أفواههن التراب فقالت عائشة فقلت أرغم الله أنف الأبعد أما والله ما تركت رسول الله صلى الله عليه وسلم وما أنت بفاعل

 

[-: 1986 :-] Hz. Aişe anlatıyor: Mute'de şehit olan Zeyd b. Harise, Cafer b. Ebi Talib ve Abdullah b. Revaha'nın ölüm haberleri geldiğinde Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Mescid'de oturuyordu. Üzüntülü olduğu yüzünden anlaşılıyordu. Ben de kapının aralığından kendisine bakıyordum. Bu arada bir adam geldi ve:

 

"Cafer'in kadınları ağlıyorlar" dedi. Bunun üzerine Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

 

"Git ve onları engelle" buyurdu. Adam gitti ve tekrar geldi, "Ağlamalarını engellemeye çalıştım, fakat beni dinlemediler" dedi. Resulullah (s.a.v.) yine: "Git ve onları engelle" buyurdu. Adam gitti, bir süre sonra geri geldi ve "Engellemeye çalıştım, ama yine dinlemediler" dedi. Bu sefer Resulullah ((sallallahu aleyhi ve sellem):

 

"Git ve ağızlarına toprak saç" buyurdu. Bunun üzerine Hz. Aişe şöyle dedi: "Allah senin burnunu yere sürtsün. Valiahi ne Resulullah (s.a.v.)'i rahat bıraktın, ne de buyurduğunu yaptın."

 

Mücteba: 4/14 ; Tuhfe: 17932.

 

Diğer tahric: Buhari 1299, 1305, 4263; Müslim 935; Ebu Davud 3122; Ahmed b. Hanbel 24313; İbn Hibban 3147, 3155